19 Mayıs 2008 Pazartesi

Bağdaşmazcılık

[İng. incompatibilism, Fr. incompetilisme, Alm. İnkompatibiltrmus]

Belirlenimci bir dünyada özgür eylemin söz konusu olamayacağı, nedensellik yasalarının özgürlüğü engelleyeceği yollu ahlak felsefesi görüşü. Bağdaşmazcı felsefeciler her şeyin belirlenmiş olup olmadığı konusunda kendi aralarında ikiye ayrılırlar:

Katı belirlenimciliği savunan d’Holbach gibi XVIII. yüzyıl felsefecileri ile kimi çağdaş davranışçılar, yapıp etmelerimiz çevresel ve kalıtımsal etkenler tarafından belirlendiğinden özgürlüğün bir yanılgı olduğunu savunurlar. Katı bellenimcilerin bazıları daha da ileri giderek insan için özgürlük söz konusu olmadığından ahlakı sorumluluğun da varolmadığına ileri sürerler.

Bunların karşı ucunda yer alan metafazik özgürlükçülerse insanların özgür ve ahlaki açıdan sorumlu varlıklar olduklarını; her şeyden önce geçmişin geleceği tek ve değişmez bir biçimde belirlemesinin söz konusu olmadığına savunarak belirlenmişçiliğe karşı çıkarlar. Zamana ilişkin bu savlarının kanıtlanmasa doğrultusunda fizikteki son gelişmeleri de arkasına alan ılımlı bağdaşmazcılığın yandaşları, sorumluluğu yüklenilen seçimleri daha önceki koşullar tarafından belirlenmemiş seçimler olarak betimler; buna karşı seçimlerin gelişigüzel belirlendiği ve kişinin kendisine ait olmadığı iddiasını çürütmek için de eyleyenin usu dahil olmak üzere çeşitli etkenlerin olasılıkları sınırlandırdığı ve seçimleri zorunlu kılmaksızın etkilediğini iddia derler.


Felsefe Sözlüğü- A.Baki Güçlü; Erkan Uzun; Serkan Uzun; Ü.Hüsrev Yoksal-Bilim ve Sanat Yayınları

Bağdaşırcılık

Nedensellik yasalarına, belirlenmişliğe tabi olsalar da insanlar pratikte özgür istence sahiptirler ve eylemlerinden ahlaken sorumludurlar yollu ahlak felsefesi görüşü. Belirlenimci bir dünyada özgür eylemin olamayacağını öne süren bağdaşmazcılara karşı özgürlüğün nedensel belirlenimcilikle bağdaşabileceğini savunan bağdaşarcılar, özgürlüğün karşısavının nedensel belirlenimcilik değil zorlamaya da baskı olduğunu savunurlar.

Bağdaşırcılığı savunanlar arasında bir yanda özgürlüğü özerklikle özdeşleştiren Stoacılar ve Spinoza gibi usçu felsefeciler yer alırken, diğer yanda kendiliğindenlik özgürlüğünü savunan Hobbes, Locke ve Hume gibi deneyci felsefeciler bulunur. Belirlenmişlik düşüncesi ya da tasarımı altında da özgürlüğün olanaklı olduğunu düşünen bağdaşırcılar kimileyin “alımlı belirlenimciler” diye de adlandırılır.


Felsefe Sözlüğü- A.Baki Güçlü; Erkan Uzun; Serkan Uzun; Ü.Hüsrev Yoksal-Bilim ve Sanat Yayınları

Bütüncülük

Bütüncülük
[ İng.holism, Fr. holisme, Alm. Holismus]

Genel olarak, bir bütünün parçalarının toplamından daha fazlasını ifade ettiğini düşünen; bir bütünün parçalarına ve bu parçaların birbirleriyle ilişkilerine dair yapılan açıklamayla bütüne ilişkin tam bir bilgi edinmenin mümkün olmayacağını savunan; dolayısıyla bir dizgenin açıklanmasında bütüne parçalarından daha büyük önem atfeden; parçalarına karşı ‘bütün”ün önceliğini vurgulayan her türden öğretiye verilen ad. Bu görüşün yandaşları bütünün niteliklerinin parçalarının nitelikleriyle tanımlanamayacağını düşündüklerinden, genelde. parçanın ait olduğu bütüne göndermede bulunmaksızın açıklanmasının ve yorumlanmasının olanaksız olduğunu ya da en azından böyle bir açıklamanın yetersiz olacağını savunurlar.

Çoğunlukla yöntembilgisi çerçevesin de,yöntembilgisel bütüncülük biçiminde ele alınan bütüncülük, felsefede özellikle toplum bilimleri felsefesinin konusudur. Bu alanda birçok sorun yöntembilgisel bireyciliğe karşı yöntembilgisel bütüncülük sorununa indirgenmiştir. Bağdaştırıcı yasalar ya da birarada olma yasaları aracılığıyla daha az karmaşık durumlara ilişkin yasalardan daha karmaşık durumlara ilişkin yasaların çıkarsanamayacağını savunanlar “yöntembilgisel bütüncüler”, bu türden çıkarsamaların yapılabileceğini savunurlarsa da ‘yöntembilgisel bireyciler” diye adlandırılmaktadır. John Stuart Mil, Max Weber, Joseph Schumpeter, Karl Popper, Friedrich gibi yöntem bilgisel bireyciler bütün toplumsal olguların bireylerin eylemleri, inançları ve arzuları aracılığıyla bütünüyle açıklanabileceğini uslamlarken; Auguste Comte, Emile Durkheim, Karl Marx gibi yöntem bilgisel bütüncüler açıklamalarında bireysel eylemi ikincil konuma alarak toplumsal yapıların ya da bütünlüklerin belirleyiciliği üzerinde dururlar.

Felsefe Sözlüğü- A.Baki Güçlü; Erkan Uzun; Serkan Uzun; Ü.Hüsrev Yoksal-Bilim ve Sanat Yayınları

Belirlenmezcilik

[Alm. indeterminismus]
[Fr. indeterminisme]
[İng. indeterminism ]
[Lat. in-de-terminare = sınırlanmama, belirlenmeme]
[es. t. laicabiye]:


1- (Genel olarak) Nedensellik yasasına bağlı olmayan, bir nedene bağlanmayan olay ve durumların da bulunduğunu öne süren görüş.

2- (Özellikle ahlak felsefesinde) İnsan istencinin hiçbir koşula bağlı olmadığını, içinde bulunduğu koşullarla belirlenmediğini, insanın özgür istencinin nedensellik yasasına bağlı olmadığını savunan görüş.

Bilinç

Osm. Şuur, İstiş'ar, Zamir, Hatır, İdrâk, İlim, Vukûf, Vicdân, Hissi bâtın, Hissi nefis, Akide, İtikat, İnsâf, Derûn; Fr. Conscience, Al. Bewusstsein, Selbstbewusstsein; İng. Consciousness, İt. Coscienza

İnsanın çevresini ve kendisini anlamasını sağlayan anlıksal süreçlerin toplamı.

1. Etimoloji: Osmanlıca şuur anlamını veren Türkçe bilinç terimi bilmek mastarından, Osmanlıca vicdan anlamını veren Türkçe bulunç terimi bulmak mastarından türetilmiştir. Bu türetimde Osmanlıca terimlerin Arapça anlamları göz önünde tutulmuştur. Her iki anlam da Hint-Avrupa dil grubuna bağlı Fransızca, İngilizce ve İtalyancada aynı terimle dile getirilir. Terim, Hint-Avrupa dil grubunun kesmek ve yarmak anlamlarını veren skei kökünden türemiş, Latince aynı bilgilere sahip olduklarından ötürü kişiler arasında kurulan dayanışma anlamını veren conscientia sözcüğü aracılığıyla bu dillere geçmiştir. Terimin bu dillerdeki ilk anlamı bulunç (Fr. Conscience morale)'tu, sonradan bilinç (Fr. Conscience psychologique) anlamına kaymıştır.

2. Metafizik: Metafizikte bilinç insandan bağımsız bir güçtür ve insana verilmiştir, evrensel ya da Tanrısaldır. Metafizik düşünme dizgesi içinde yer alan idealizme göre de bilinç, maddeden ayrı ve bağımsız bir güçtür. Bu savda temellenen idealizm antikçağ Yunan düşünürü Anaksagorasla başlar. Anaksagoras nus adı altında bir evrensel us düşünmüş ve onu maddenin karşısına koymuştur. Aristoteles'in deyişiyle, "Anaksagoras, nus un yaratan ve maddenin yaratılan olduğunu söylemiştir. Çünkü her şey bir aradayken nus gelip düzenlemiştir". Bu anlayış, bilinç'le maddeyi birbirinden tümüyle ayrı şeyler sayan Descartes'dan geçerek, onu, evrenselleştiren Hegel'de ulaşır. Hegel'e göre önce evrensel bir bilinç vardı ve bütün doğa bu evrensel bilincin ürünüdür, doğa diyalektik evriminin sonunda, gene bu bilince ulaşarak kendi kendini tanıyacak ve evrim böylelikle son bulmuş olacaktır. İdealist akımın karşısında yer alan ve antikçağ Yunan düşünürü Demokritosla başlayan materyalist akım, kaba ya da Vülger materyalistler adıyla adlandırılan bilim-öncesi materyalistlerinin bilinci maddeyle aynılaştırmalarıyla uçlaşır. Bunlara göre de, "Karaciğerin safra salması gibi beyin de bilinç salar". İdealist akımın düştüğü yanılgı kadar yanlış olan bu sonuç, bilim-öncesi materyalistlerinin gerçekte tekyanlı metafizik düşünme sistemine bağlılıklarından doğmaktadır.

3. Ruhbilim: Ruhbilimde bilinç terimi, öznenin kendini sezişi ya da kendinin farkına varışı anlamında kullanılır, algı ve bilgilerin anlıkta izlenmesi süreci olarak tanımlanır. Geniş anlamda bilinç, usun kullanılmasıdır. Ruhbilimsel açıdan insan, kendi varlığını ancak bilinciyle aşabilir. Türk Dil Kur umunca bilinç'le ilgili çeşitli ruhbilim terimleri önerilmiştir (Bk. Ruhbilim Terimleri Sözlüğü, TDK. yayını, birinci baskı, s. 35-36): Anımsamayı sağlayamayacak aşamadaki öğrenme bilinçdışı öğrenme (İng. Subliminal learning), belli bir anda insanın aynı zamanda algılayabileceği nesnelerin toplamı bilinç genişliği (İng. Span of consciousness), bilinç sürecini denetlediği ileri sürülen beyin yeri bilinç katı (İng. Seat of consciousness), hekime duyulan güvensizlik ya da utançtan ötürü verilmesi gereken bilgileri saklama bilinçli direnç (İng. Conscious resistance), bir küme yaşantının ötekilerden ayrılarak kendi içlerinde örgütlenmesi bilinçliliğin bölünmesi (İng. Split-off consciousness), nesne ve olaylara karşı uyanık bulunma durumu bilinçlilik (İng. Consciousness), belli bir anda bilinçte bulunmayen ama anımsanıp bilince çağrılabilen anıların bilinçteki yeri bilinç öncesi (İng. Foreconscious, Preconscious), Fröydcülüğe göre baskıya alındıklarından ötürü doğrudan anımsanmamakla beraber gizli yollardan bilinci ve davranışları etkileyen etkenlerin tümü bilinçsiz bellek (İng. Unconscious memory), kişinin bilincinde olmadığı ve ancak davranışlarıyla yansıtabildiği eyleme geçme isteği bilinçsiz güdülenme (İng. Unconscious motivation) terimleriyle dile getirilmektedir.

4. Diyalektik: Diyalektik materyalist felsefeye göre bilinç; insanın düşüncesi, duygusu, iradesi, karakteri, heyecanı, anlağı, kanısı, sezisi vb. gibi bütün anlıksal süreçlerinin toplamıdır. Nesnel gerçekliğin insandaki yansıtıcısıdır. Maddesel olan insan beyninin bir özelliğidir. Önce maddesel doğa vardı. Doğasal evrim insana ve bilinç'e kadar gelişti. Bilinç elbette doğasal, eş deyişle maddi bir üründür ama maddeyle ayrılaştırılamayacağı kadar aynılaştırılamaz da. Nitekim çocuk da annesinin ürünüdür ama annesinin aynı değildir. Bilinç, toplumsal bir üründür ve dil'le sımsıkı bağımlıdır. Dil olmaksızın bilinç de olamaz. Çünkü dil, başkaları için gerçekleşen pratik bilinçtir. Hayvanın ön ayaklarının elleşmesi ve ellerin emekte kullanılmasıyla başlayan insanlaşma, zorunlu toplumsallaşma olgusundan geçerek, dil-bilinç olgusunu meydana getirmiştir. Bilinç olgusu, insanların yaşma biçimlerinin ürünüdür. Öyleyse pek açıktır ki bilinç, insanların yaşama biçimlerini yansıtır. Ama bilinç sadece yansıtmakla yetinen basit bir ayna değil, belirmesiyle birlikte diyalektiğe girmiş etken bir güçtür. "Bir sarayda, bir kulübedekinden başka türlü düşünülür". Ama saray koşullarından doğan saray düşüncesi de saray koşullarını etkiler ve değiştirir. Marksist diyalektik ipinin iki ucundan biri eylem (pratik), öbürü de bilinç (teori)'dir. Çeşitli yanlış anlamalar ve yorumlar bu ipin iki ucunu birden elde tutamamaktan doğmaktadır. İnsansal girişkenlik (Fr. Initiative), bilinç'le gerçekleşir. İnsan, olaylardan oluşan bilinciyle o olaylara egemen olabilir. Bilim-öncesi felsefede insanların yaşama biçimleri düşünme biçimleriyle açıklanırdı, oysa düşünme biçimleri yaşama biçimlerinin sonucuydu. İnsan, bilimsel olarak bunun bilincine vardıktan sonradır ki, bilinç'li etkenliğiyle yaşama biçimlerini de değiştirmeye başlamıştır. Hiç bir şeyi değiştiremeyen hayvansal çabayla her şeyi değiştirebilen insansal çaba arasındaki tek fark, insansal çabanın bilinç'li oluşudur. Engels şöyle der: "Bilinçli amaç, istenmiş bir erek olmaksızın hiç bir şey meydana gelmez". Bilinç, insanın, kendisini çevreleyen şeyleri fark etmesini, algılamasını ve algıladıktan sonra kavramasını gerçekleştirdiği gibi istemesini ve istediğini yapmasını da gerçekleştirir. Marx da Alman İdeolojisi adlı yapıtında şöyle der: "İşte ancak şimdi, yani temel tarihsel ilişkilerin dört uğrağını gözden geçirdikten sonra insanın bir de bilinci olduğunu görüyoruz (Marx'ın saptadığı temel tarihsel ilişkilerin dört uğrağı: 1. ihtiyaçları karşılayan araçların üretimi, 2. Yeni ihtiyaçlar üretimi, 3. Soyun üretimi, 4. İşbirliği, eşanlamda belli bir üretim tarzı üretimi uğraklarıdır. O. H.). Ama gene de bu, arı bir bilinç değildir. Çünkü ruh, daha başlangıçta hava tabakaları, sesler, kısaca konuşma biçiminde beliren maddenin yükü altına sokulmuştur. Bilinç ne kadar eskiyse dil de o kadar eskidir. Dil, başkaları için varolan ve ancak bundan ötürüdür ki benim için de gerçekten varolan pratik bilincin ta kendisidir. Dil, tıpkı bilinç gibi, başkalarıyla ilişki kurma zorunluluğundan doğmuştur. Nerede bir ilişki varsa orada insansal bir şey vardır. Hayvanın hiç bir ilişkisi yoktur, hayvanın başkalarıyla ilişkisi onun için bir ilişki değildir. Demek ki bilinç, başlangıcından beri bir toplumsal üründür, insanlar varoldukları sürece de öyle kalacaktır". Demek ki insan topluluğunun dışında insan bilinci olamaz. Bilincin ürünü olan düşünce de, kendisinin maddi iskeleti olan dilin dışında varolamaz. Bundan ötürü bilinç, ilk anından beri dil temeli üstünde biçimlenir. Engels, konuşmanın ortaya çıkışının, maymun beynini adım adım bilinçlendirerek insan beynine dönüştürdüğüne özellikle dikkatleri çekmiştir. (O.H)

...

1-İnsanın kendisi, yaşantıları ve dünya üzerindeki bilgisi; aynı zamanda da düşünme ve kendini tanıma yeteneği.

a. Benle ilgili bütün yaşantıların tümü olarak bilinç; her türlü içten yaşamalar; kendi üzerinde bilinç.

b. Bir şey üzerinde bilinç; nesnel bilinç; nesnel bilinç; düşünme, algılama, duyma, isteme, bekleme gibi bir ereği olan bir şeye yönelen edimleri olanaklı kılan (şey). (TDK)

Belirlenim

[Alm. Bestimmung]
[Fr. determination]
[İng. determination]
[Lat. determination]
[es.t. tayin] :

1- Sınırlanma; bir kavramın anlamının, içeriğinin saptanması; bir düşünce nesnesinin yapısının ya da sınırlarının tam olarak belirlenmesi işi:
2- (Mantıkta) Belirtilerin katılmasıyla kavramın kapsamının daraltılması. (Böylece daha geniş kavramdan daha dar kavrama geçiş. )
3- (Fizikötesi ve ahlak felsefesinde)
a- İstencin ya da olayların, bir başka şeyle belirlenmiş olması. Bir varlık biçiminin, bir davranışın gerekçe ve nedenlerle sınırlanması, saptanması.
b- İki bilgi öğesi arasında, birinci konmuşsa ikincinin de olmasını gerektiren bağıntı.
4- Bir varlığın anlamı, ereği. (Ör. Fichte'nin "İnsanın belirlenimi" adlı yapıtında.)

Belirsiz

Alm. indefinit, unbestimmt, Fr. indefini, İng. indifinite, Lat. in- definitus, es. t. gayr-i muayyen


1- Sonu nereye varacağı bilinmeyen, böylece sonlu mu sonsuz mu olduğu üzerinde bir şey söylenemeyen dizi.

2- Verilmiş bir terimin yalın ve salt değillenmesiyle kurulmuş kavram (ör, insan-olmayan).
3- Bir yargıda yada yargıyı dile getiren önermede önermeyi oluşturan öğelerin anlamca belgin olmayışı. (Ür. "Rektör, düzeltim tasarısına karşı çıktı." önermesinde, hangi, rektör, hangi tasarı, belirsizdir.)